" Çok eski seneler, fazla çalışılan, peşpeşe film çevrilen günler... Birisi hayli zamandır beni arayıp, mutlaka bir randevu istiyormuş... Ne konuda görüşeceğini de söylemiyormuş. Bayağı merak ettim. Sonunda buluştuk... Orta yaşın üstünde efendiden bir adam. Çay kahve içildi hemen konuya geçildi:
- Sadri Bey, dedi adam, beni sizi çok severim.
- Sağ olun, teşekkür ederim.
- Siz hayatı bilen olgun bir sanatçısınız.
- Eksik olmayın efendim.
- Sizin yardımsever bir insan olduğunuzu da duydum noolr bana yardım edin.
- Nasıl bir yardım istiyorsunuz?
Adam şöyle derin bir soluk alıp anlatmaya başladı :
- Sadri Bey, benim bir oğlum var, 17-18 yaşlarında... Bu çocuğu ancak siz kurtarırsınız.
Ben tabii afallayıp sordum:
- Nerden kurtarıcam nasıl kurtarıcam oğlunuzu ?
Adam yine bir soluk alıp devam etti:
- Sadri Bey, bu benim oğlan ilkokulu zar zor bitirdi. Ortaokuldan belge aldı. Ben de bunu meslek öğrensin diye kunduracının yanına verdim. Bir ay sonra kavga edip ordan ayrıldı. Sonra ben bunu elektrikçinin yanına verdim, orda da durmadı. Kahvede çalıştı, derken içkiye sigaraya başladı. Kahveciyi dövüp işten ayrıldı. Kısacası bir baltaya sap olamadı. Bari artist olsun diye size geldim Sadri Bey... "